26 Nisan 2016 Salı

KİTAP VE YAZAR TANITIMI


İSKENDER PALA KİMDİR ?



İskender Pala (d. 8 Haziran 1958Uşak), Türk profesör, yazar ve divan edebiyatı araştırmacısı.


İlkokul’u Uşak Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda bitirdi.Liseyi Kütahya Lisesi’nde bitirdikten sonra İstanbul ÜniversitesiEdebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okumaya hak kazandı. Aynı okulda yaptığı lisans tez çalışmasıCâmiu'n-Nezâir’dir. Doktora çalışmasını ise "Aşkî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı" başlığı altında yine İstanbul Üniversitesi’nde yaptı. Divan edebiyatı dalında 1983 yılında doktor, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi’nde doçent, 1998 yılında da Kültür Üniversitesi’nde profesör oldu.[1] Divan edebiyatı alanındaki çalışmalarıyla dikkat çeken yazarın çeşitli ansiklopedi ve dergilerde edebiyat araştırmacısı sıfatıyla yayımladığı bilimsel ve edebi makalelerinin yanında ortaokul ve liseler için yazdığı ders kitapları da bulunmaktadır. Ayrıca, Osmanlı deniz tarihiyle ilgili araştırmalarda bulunmuş ve bir kısmını kitaplaştırmıştır.
                               

https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0skender_Pala


OD


Kitaba Yorum-1



“Dağdan odun getiriyordum. Herkes ona odun diyordu; iki heceyle, OD-UN işte, ateş veren şey…Ama ben onun ilk hecesiyle ilgilendim, ateş olan kısmına, gönüllerde aşkı tutuşturan alevli kısmına, ‘OD’ a talip oldum. Herkes dağa odun için gittiğimi sanıyordu ama ben OD için gidiyordum” 


    İşte Yunus'un hikayesi böyle başlar. Tapduk Emre'nin dergahına gider ve her gün ormandan dergaha odun taşır. Bana göre bu zaman aralığında da kendini, kaybettiği eşi Sitare ve oğlu İbrahim'i, köyün yağmalanması sırasında kaçırılan diğer oğlu İsmail'i ve yaşantısına dair her şeyi sorgulamaya ve düşünmeye epeyce bir vakit bulur. En önemlisi de yaratıcı ve evren arasındaki ilişkinin güzelliğinin farkına böylece varır. Odun için gittiği ormanda "od"a yani ateşe sahip olurken aslında içindeki Allah aşkına, Allah aşkından yanıp tutuşmak için gerekli olan mertebeye,duyguya, Aşıklığ'a, Dervişliğ'e ya da kendi deyimi ile biçareliğe sahip olur.   
  
     Kitapta 13. yüzyılın genel durumuna da yer verilmiş. Anadolu'daki kıtlığa, savaşlara ve yağmalara rağmen insanlığa faydalı işler yapmaya çalışan insanları ve tabii ki dergahları konu almış. Yazar, olayları birinci kişi ağzıyla anlattığı için karakterlerin analizinde ilk başlarda zorlandım fakat sonraları kullanılan üsluba alışınca kitap benim için sürükleyici bir hal aldı. 
  
 Kendimi Yunus Emre'nin yerine koyarak ve olaylarla bütünleşerek okumaya çalıştım. Olaylar karşısındaki benim aldığım çoğu kararın Yunus Emre ile uyuşmadığını gördüm. Zaman zaman kendi yaşantımın çok sade ve zahmetsiz olduğunu düşündüm. 
   
Şubat aylarının başında başladığım kitabı tekrar tekrar okuma ihtiyacı duyuyorum. Evet, kitap sürükleyici fakat asıl sebep bu değil bence. Ders almam ve kendime pay çıkarmam gereken yerlerin ve Yunus Emre'nin yaşadıklarının sadece raslantı ya da olay örgüsü olarak kabul edilmemesi gerekildiğinin farkına tam anlamıyla varana kadar okumayı düşünüyorum. Kitapta açıkça anlatılan olayların kapalı ve derin bir manası olduğunun farkındayım fakat o derin manaya daha ulaşamadım.  
























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder