27 Nisan 2016 Çarşamba

YUNUS EMRE'NİN ESKİ YAŞANTISI


 Kitaba Yorum-2


    Yunus Anadolu'da, bozkırın ortasında Ucasar adında bir köyde eşi Sitare ve oğulları İsmail ve İbrahim ile birlikte yaşardı. Köyde daha doğrusu Anadolu'da büyük bir açlık ve sefalet vardı. Çekikgöz adında yağmacı asker ordusu Anadolu'daki tüm köyleri yakıp yıkıp yağmalıyordu. Roman tam da böyle başlıyordu. Yine bir gece köy yağmalanmış, küçük oğul İbrahim ensesinden yaralanmıştı ve Yunus onu köyün en yaşlısına en bilginine Satı Nine'ye götürmeye çalışıyordu. Köyde yangın çıkmış bir çok insan öldürülmüş ve köy halkı ölülerin başında ağlaşıyordu.
  İlk başlarda kitaba yeni başlamanın verdiği heyecanla bu tür olayları Anadolu'nun fakir insanları için çok zor ve korkunç buluyordum ama daha sonraları bu tür olayların sıkça yaşanmasından olsa gerek normal ve olağan gibi gelmeye başladı. Çünkü her yağmada köyü bırakıp başka bir köye gidiyorlardı ve yeni evler yeni hayatlar kurmak için göç ediyorlardı. Tabii bu göç sırasında yolda açlıktan ölenler yada bir saldırıya uğrayıp ölenler de vardı. Fakat bu olaylar insanları yıldırmıyordu. Yaşamak için bir umut arıyorlardı.
  Kitabın ilk bölümlerinde dikkatimi çeken noktalardan biriside Yunus'un çocukluk yıllarında hayalini kurduğu hayat aslında savaşlara katılmak ve at üstünde savaştan savaşa koşmak isteği oldu. Dervişlik ve tarikat gibi kavramlara çok uzak ve yabancıymış. Hatta Anadolu'da kıtlık ve savaş sürerken dervişlerin dergahlarda ibadet etmelerini büyük bir haksızlık olarak görüyormuş. Kendisi bile derviş olmayı hayal etmiyormuş. 
  Yunus, henüz dergahla tanışmamış olduğu sıralar ibadetlerine çok vakit ayırmıyormuş. Ama onu yaratan ve yaşatan birinin olduğu ve O'nun desteğini derinden hissetiğini , O'na güvendiğini açıkça anladım. Haline şükreden, çocuklarına ve özellikle eşi Sitar'ye değer veren, köylünün bir ihtiyacı olduğunda hemen koşan bir insanmış Yunus Emre -ama ona neden "Miskin Yunus" dendiğini hala anlamış değilim-. Bu nedenlrden olsa gerek Yunus Emre'nin adı Anadolu'da çokça duyulmuş.
  Ucasar'dan Sarıcaköy'e göç ettikleri vakit yakın arkadaşı Sahip Perende onu Hacı Bektaş Veli'nin dergahına götürmek ister. Fakat Yunus yeni köylerinde insanlara ev yapmakla onların karınlarını doyurmakla sorumlu olduğu için gitmek istemez. İlk teklifte köyde kalır ve bu yaptığının aslında iyi olduğunu düşünür. Fakat ikinci teklif Yunus'a Aslanlı Hünkar Hacı Bektaş Veli'den gelir ;

"Yunus adını duyduk ve bildik. Dost divanında herkes nasibini alırken o da burada olsun isteriz. Hele çekinmesin gelsin."

Bu söz üzerine Yunus söz söyleyemez Sarıcaköy'den ayrılır ve Aslanlı Hünkar'ın dergahına gitmeye hazırlanır.